Dünya’nın Evinden Galata’ya
1492’de İspanya’dan sürülen Sefarad Yahudileri arasında bir aile vardı: Kamondolar. Adlarının anlamı “Dünyanın Evi” idi. Önce Venedik’e, ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun hoşgörülü limanlarına sığındılar. 19. yüzyılda bu aile İstanbul’un finans dünyasında öyle büyüdü ki, Galata Bankerleri denince ilk akla gelenlerden oldular.
Osmanlı’nın Bankerleri
Avram Salomon Kamondo, İstanbul’a sadece para getirmedi; vizyon da getirdi. Osmanlı maliyesine borç veren, ticaret hayatını düzenleyen, Galata-Pera bölgesini Avrupa şehirlerine benzeten bir dönüşümün parçası oldu. Bankalar, eğitim kurumları, hayır işleri… Ailenin izi İstanbul’un taşına toprağına işlendi.
Merdivenlerdeki İmza
Bugün Karaköy’de gördüğümüz o kıvrımlı, zarif “Kamondo Merdivenleri” sadece bir mimari güzellik değil; ailenin şehre bıraktığı imzaydı. Torunlarının güvenle okula gidip gelmesi için yaptırıldığı söylenir. Yani bankerlikten öte, insan odaklı bir mirastı bu.
Servetin Ardındaki Dram
Ama hikâye sadece yükseliş değil. 19. yüzyılın sonunda ailenin torunları Paris’e göç etti. Orada da bankerlik, sanat koleksiyonculuğu ve kültürel yaşamda iz bıraktılar. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda aileden birçok fert, Nazi soykırımında yok oldu. Yüzyıllar boyunca servet ve güçle yükselen “dünyanın evi” adı, trajik bir biçimde dağılmaya başladı.

Bugün
Geriye İstanbul’da merdivenler, hanlar, apartmanlar ve Paris’te Louvre Müzesi’ne bağışlanan paha biçilmez sanat koleksiyonları kaldı. Kamondo ailesi, bir imparatorluğun yükselişinde parlayan ama kendi içinde yavaş yavaş sönen bir yıldız gibi tarihe geçti.
Eyüp’teki Mezar Evi
Ailenin öne çıkan temsilcisi Avram Salomon Kamondo, tüm hayat yolculuğunun sonunda, vasiyeTİ üzerine yeniden İstanbul’a “dönmek” istedi. Ölümünden sonra naaşı Eyüp’teki Yahudi Mezarlığı’na getirildi ve burada kendisi için görkemli bir anıt mezar inşa edildi.
Bu mezar, yalnızca bir aile büyüğünün istirahatgahı değil, aynı zamanda İstanbul Yahudilerinin Osmanlı içindeki varlığının da güçlü bir sembolü oldu. Mezar ev, görkemli yapısıyla Eyüp sırtlarında, yüzyıllık yolculuğun ardından İstanbul’a bırakılmış değerli bir anıttır.

